14 Ağustos 2011 Pazar

SIT DOWN COMEDY VE EKMEK



Her gün sabah işe gelirken uzun yolculuklar yapıyorum. Uzun yolculuklar boyunca bazen komik şeyler geliyor aklıma. Bazıları kısa olarak cümlelendirilebilecek şeyler, onları cep telefonundan facebook profilimden post’luyorum. Bazıları ise uzun olduğundan yazmaya üşeniyorum ve çoğunlukla da not almadığım için unutuyorum gidiyor. Kimse ile paylaşmasam da en azından kendim gülüp geçiyorum yani.

Beni komik bulur musunuz bilmiyorum, farkındayım benim mizah anlayışım bazılarına tuhaf geliyor olabilir ama bence önemli olan zaten kişinin kendi esprilerine gülmesi. Yani kimse ile paylaşmasam bile o an benim gülmem yeterli, en azından benim için.

Örnek vermek gerekirse yaklaşık 13 yıldır her gün sabah 9:30da işbaşı yapmak için Beşiktaş’tan 09:15 vapuruna biniyorum. Yıllar içinde artık yüzleri tanıyorsun, senin gibi 09:40 gibi Kadıköy’de işbaşı yapmak, işyerini açmak için 09:15 vapuruna binen diğer kişileri. Hani hiçbirinin ismini bilmiyorsun, şimdiye kadar bir kelime konuşmamışsındır ama alakasız bir yerde karşılaşsan yine konuşmadan bir baş selamı verirsin. İşte 13 yıl içinde aynı olan bir şey varsa 09:15 vapurunun yaklaşık 09:05 gibi iskeleye yanaşmaya başladığı, 09:05 - 09:10 arası yanaşması, 09:20 gibi Beşiktaş’ta işbaşı yapmak yada işyerini açmak üzere Kadıköy’den 08:45 vapuruna binmiş yolcularını boşaltması, 09:10 gibi kapıların açılıp, 09:15 gibi kapıların kapanıp vapurun hareket etmesidir. Yine değişmeyen bir şey ise 13 yıldır aynı vapura bindiğim bazı kişilerin kıpır kıpırlığı ve 09:04 gibi vapuru görür görmez, sanki vapur 1 dakikada yanaşıp yolcuları hemen indirip hemen yeni yolcuları alıp hışımla hereket edecekmişçesine, 11 dakika daha rahatça oturmak yerine hemen ayaklanıp kapının oraya gitmesi ve ayakta durmasıdır. Üstelik iskele de vapurun kapasitesinden çok az sayıda yolcu olmasına yani herkese yetecek yer olmasına rağmen. Yani sonuçta ne kadar erken binersen bin vapur Kadıköy’e aynı saatte yanaşacağından değişen bir şey yoktur. İnerken durum farklı tabi, Kadıköy’e yanaşırken ben kıpır kıpır olup hemen iner, vapur yanaşır yanaşmaz hemen atlarım işte o zaman işe 30 saniye daha erken varma şansın var. Mesela bu paylaşılabilecek bir anektod’dur ama basit bir facebook durumu olarak cümlelendirmesi ve anlatması zordur.

Stand Up comedy’nin çıkışı da budur sanırım. Beni tanıyanların bildiği üzere, Seinfeld çok severim, orada da tanımlandığı şekliyle Stand Up; “Funny Observations. Have you ever noticed this, have you ever noticed that”dir yani Türkçesi ile “Komik Gözlemler. Şu daha önce dikkatinizi çekti mi, Bu daha önce dikkatinizi çekti mi?”dir.

Hepimiz her gün sayısız “Şu” ve “Bu” gözlemliyoruz. Bu gözlemlenenleri iyi cümleleştirip, sahnede anlatıp, üzerine de para alanlar Stand Up’çı oluyor. Zira her arkadaş ortamında da böyleleri vardır, her zaman olması istenen, her buluşmada esprileri ile grubu kırıp geçiren komik kişiler. Adeta herkes susar, o anlattıkça anlatır. Bir yarışma programında birisi kendini tanıtırken “amatör olarak komedi ile ilgileniyorum” dese o ne lan dersiniz değil mi? İşte o budur. Zira şimdiye kadar gecenin başında yada sonunda kimsenin bu tüm grubu kahkahalara boğan gence “buyur 20,00 TL” dediği görülmemiştir”. Yani Stand Up’ı da herkesin kolayca yapabileceği bir şeymiş gibi harcamamak lazım. Sonuçta doğuştan gelen bir yeteneğin de olması lazım. Hem “Şu” ve “Bu”ları cümleleştirmek için, hem de anlatırken taklit ve ses yapabilmek için. O sahneye çıkmak için biraz da işlerin rast gitmesi filan da lazım tabi. Ama Stand Up’ın özü itibariyle özürlü de olmaman lazım, zira tekerlekli iskemle ve stand up yan yana gelemiyor kağıt üzerinde. O işi oturarakta yapabilirsin ama o zaman o karikatüristlik yada mizah yazarı olarak geçiyor. Ki ben buna sit-down comedy demeyi seviyorum.

Her 2 türlü de “O” anlattığında “aynı ben lan” diyorsun, bir nevi “O” sana “seni”, “bende senin gibiyim” dercesine anlattıkça, ve o da eskiden sana anlattığı “aynı sen”ken, sana “sen”i anlata anlata senin o hep olmak istediğin çok parası olan, kızlı ortamlara giren “O” oluyor. Tabiri caizse resmen “sen”in ekmeğini “O” yiyor. “O”nun “sen”i anlatmasını facebook’ta filan paylaşarak sende “sen”in ekmeğini yemeye çalışsan da yaptığın “O”nun ekmeğine yağ sürmekten öteye gidemiyor. 

2 yorum: